30 Ekim 2012 Salı




tarihini hatırlamıyorum, hipokrat yeminini tersten okumuş bir adam çıkıyor televizyona. ‘ciltteki lekelerin büyük çoğunluğu aknelerle oynandığı için oluşuyor. kılcal damarları çok zedeliyoruz sayın seyirciler, yapmayalım!’ insanoğlunun en sevdiği uğraş, daha kabuğun altına yeni deri yerleşmeden onu kaldırıp kendini kanatmakken bu laf dünya tıp tarihindeki tüm hekimlere olan inancımı yerin dibine sokuyor.
kafamı çevirip dışarı bakıyorum. fonda ‘gılı döndü diye öleceğ dedileedi seneler evvelcesi de tohtor bey gurdarıveedi’ cümlesinin sonunu boğan alkışlar var. bulutlar da var. bulutlar, rüzgarın iteklemesiyle günün hızlı çekiminin yayınlandığı bir belgeseli izletiyorlar. sağ olsunlar. aynı günü iki kere yaşıyorum.

-bulutları çok zedeliyoruz sayın yaşayanlar, yapmayalım!-

ben neyim?
ben laurana’yım, 100 yılda bir ruhu bir ölümlüye bahşedilen
ben feyza’yım, sanırım 21 yaşındayım
ben zübeyde’yim, aynı isimli hastanede doğduğum diğer milyonlarlarca bebekle aynı göbek adına mecbur bırakılmış ama henüz kendini tamamlamamış bir oluşumdayım.
ben nazım’ın vera’sıyım
ben bülent’in pencere önü çiçeğiyim
ben bir çocukluğun en havaleli ama en kıymetli yarasıyım
ben en uzun nadasım
tüm bunlar diyorum sevgilim
tüm bunlar, psikolojinin ilmi hitaplarına karşı çıkarcasına, bir karakter bozukluğundan değildir.
kimliksizim.
sevgilim, tüm sınıflandırmaları sırtından bıçakla
beni anla
bu bizi rasyonelleştirir

ben yüzü hatırlanmayan bir abinin omzunda bırakılmış masumiyetim
ben bir berber usturasının kesmeyen o kör yüzüyüm
ben bir tren garıyım
ben şehrin en ücra köşesindeki durağım
tüm bunlar diyorum
tüm bunlar sevgilim, tüm somut kavramcılara kafa tutarcasına, maddeleşmek değildir.
yersizim.
sevgilim, tüm otobüslerin arkasından el salla
beni ağla
bu bizi biraz sakinleştirir.

-vagonları çok zedeliyoruz sayın yolcular, yapmayalım!-

ben özerkliğini ilan edememiş, ama senin coğrafyasına teğet geçme ihtimalinin hep beklendiği o başıboş ülkeyim.
sevgilim
seni başkent ilan ediyorum!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder