pek hoş bir deneyim değil aslında etrafındaki her şeyin ansızın, çok süratli ve keskin bir şekilde değiştiğini gözlemlemek. seninkileri bilmem ama bendekiler oldukları şeyden de geldikleri halden de oldukça memnunlar. insanların sürekli arayış içinde olmalarını anlamıyorum. bu çok kesin bir yargı oldu. şöyle diyelim, değişime ihtiyaçları yokken değişmeye çalışmalarını anlamıyorum. bu biraz "macera ulan!"cılık. haliyle bu noktada bir problem oluşuyor; sen istesen de istemesen de bu akışa kapılıp gidiyorsun. yani kontrolü sende olmayan bir değişime uğruyorsun. nereye kadar? aktörler değişiyor, evet, günler akıp gidiyor, mevsimler değişiyor, evet. ama nasıl oluyor da hiçbir hissi tam olarak hissetmeden ve asla hiçbirini bir diğerine dokundurmadan böylece durabiliyorsun? üzülüyor ama umursamıyorsun. nasıl? kendi içinde çelişiyorsun. kendine acımıyorsun, etrafındakilere hiç. seni yıpratan şey tam olarak bu değil belki ama en önemlilerinden biri, doğada aç kalmış bir vahşinin çaresizlikle kendinden biraz biraz ısırması gibi. senin yükün elin kolun değil, tam bu yüzden sana acımıyorum.
şimdi en güzel sarhoşluğumu unutmak için her geceyi sarhoş geçiriyor olmam haksızlık değil mi? karşılıksız ve katıksız sevmeyi bana senelerce öğreten insanın artık bu dünyada olmaması haksızlık değil mi? böyle böyle acıyor kendine insan, ama bunlar gerekli değil. böyle düşününce ortada bir hak durumu da yok. sadece olmasını istediklerimiz ve bizden bağımsız gelişen şartlarda isteklerimizin gerçekleşmemesi var. yaşıyorsak itiraz ediyoruz, ölürsek her şey tertemiz. ne için mücadele ediyoruz? hadi bırakıp gidene sevdirelim seni yeniden, o tümörleri yok edelim, hadi geri alalım tüm zamanları. sen olması gereken bu de, ama ben buna suyu çiğnemek derim.
hayatın boyunca oluşturmak istediğin tüm şeylerin kıyısında gezinirken canını bu denli sıkan şey, bir çoğundan aslında o kadar da emin olamayışın. ya da belki korkuların. umursamadığını söylediğin tüm o insanlara duyduğun kızgınlık. bilemiyorum. benim oluşturmaya çalıştığım her şey çürük bir bardak gibi elimde paralandı, içindeki su boşaldı. zaten boşluğun doğası büyümek. insanoğlunun görüp görebileceği en esnek şey, en kaliteli lastik, ya da adına ne dersen, içine doldurduğunu sandığın her şeyle birlikte genişlemeye devam ediyor. insanın kendisini tanımasından daha acıklı bir şey varsa, o da bile isteye lastiğini esnetmeye devam etmesidir.
taşları suyla yıkamam gerektiğine inandığım zamanlardan sonra artık tutacak bir sırrım yok.
23 Mayıs 2016 Pazartesi
19 Mayıs 2016 Perşembe
Pek hoş bir deneyim değil aslında hiçbir şeyin değişmediğini
gözlemlemek. Değişim doğasına mı aykırı etrafımdakilerin, yoksa ben mi bu
konuda beceriksizim henüz bunu çözemedim. Fakat şu kesin ki uzun zamandır sonu
gelmeyen bir döngünün içerisindeyim. Ve işin dramatik tarafı, artık uzanan
yardım ellerini geri çevirmiyorum. Sanırım büyüdüm. Belki, biraz. Kendime
itiraf edecek gücü bulamasam da, artık başkalarının yardım eli uzatmasını
beklemek yerine ben yardım dileniyorum.
Ne var ki hiçbir şey değişmiyor. Evet, çoğu zaman aktörler
evriliyor. Yapraklar dökülüyor, ağaçlar kışın üşüyor, aşina olmaya başladığım
yüzler soluyor ve ben farklı bir odada,farklı bir zaman diliminde, yine,
perdenin altından sızan ışıklar ile selamlaşıyorum. Çoğu zaman üzülüyorum, ama
genellikle umursamıyorum. Anlamsız bir şekilde vurdumduymaz bir insan oldum
çıktım. Maddi dünyada çok uzak olmayan günlerde, daha dikkatli ve düşünceli
biriydim. Bana sorsan üzerinden on yıllar geçmiş gibi sanki. Nazım diyor ya; “ben
içeri düştüğümden beri on kere döndü dünya güneşin etrafında, ona sorarsanız
lafı bile edilmez mikroskobik bir zaman, bana sorarsanız on senesi ömrümün”
diye. Bazı şeyleri tecrübe etmedikçe anlayamıyor insan. Bu da öyle bir şey
sanki.
Sanki, omzuma bindirilen her yük beni her adımda daha da
aşağıya çekiyormuş gibi. Hissettirmeden, yavaş yavaş benliğimi yeyip
bitiriyormuş gibi. Abartıları sevmediğimi iddia edemem. Zira ben abartıların
adamıyım. Normal bir yaşam sürmeye çalışan, fakat her deneyişinde yoluna taş
koyulan. Ne kadar aptalca geliyor değil mi. Biliyorum, kendimi anlatmakta
zorluk çekiyorum. Dilsiz geçirdiğim günlerin hatırına say.
Bir arkadaşım bana bu cümleleri sarf etseydi kendine acımayı
bırak derdim. Muhtemelen haklı da olurdum. Fakat düşününce, birilerinin kendine
acıması gerekmiyor mu sence de? Birileri, tüm bu yaşanan üzüntülerin hakkını
vermek zorunda değil mi? Her şeyi her fırsatta dile getiren annem haklı değil
mi? Sırf çocuğunun alfabeyi öğrendiğini görmek için yaşama kıyısından tutunan o
kadın haklı değil miydi ya da? Düşününce, sence ben de haklı değil miyim? Yaşantısı
boyunca istediği her şey için mücadele eden ve sürekli görünürde “rahat” bir
hayat sürdürüyormuş görüntüsü çizen o adam, haklı değil mi?
Dahası, sen kimsin ki haksız olduğum kanısına
varabiliyorsun? Durduramıyorum artık anlamıyor musun? Yaşantım boyunca
oluşturmak istediğim her şeyin kıyısındayım. Her şeyi bırakıp gitmeye bu kadar
yakınım. Etrafındaki insanların ne önemi var, her seferinde aynı sonuca
varıyorsan? Bence, sen ne demek istediğimi anlıyorsun. Evet, belki de bunlar
sefil bir yaşantının sonucu oluşmuş sefil düşünceler. Ama, benim. Etrafımdaki
değersiz insanların yaklaşamayacağı kadar gerçekler hem de. Hiçbirinin takdir
edemeyeceği kadar gerçek ve rahatsız edici. Senin aksine ben elimdekiler ile
yetinmeyi öğrendim. Düşe kalka belki, belki öğrenmek için gereğinden fazla şeyi
feda ederek. Yine de öğrendim. Dönüp duran sonsuz renklerin hatırına.
Yaşanan onca şeyden sonra, sanırım biraz serzenişte bulunmak
benim hakkım. Eğer şu an bir filmde olsaydık, kapıdan karizmatik görünüşlü
birisi girip bana “ne kadar çok düştüğünün önemi yok, önemli olan her seferinde
tekrardan kalkmaktır” derdi. Ne yazık ki bu bir fars oyunu, hem de en
çirkininden. Ve ben, kendimi bir kez daha koşabilecek kadar güçlü
hissetmiyorum. İnanç birçok konuda etkili olabilir, hatta seni hayata bağlayan
yegane şey bile olabilir. Fakat hiçbir şey, bir insanın kendisini tam anlamıyla
tanımasından daha acı verici olamaz.
Artık sır yok. Artık gizlilik yok.
Yüreğime en yakın tuttuklarım dışında.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)