21 Mayıs 2013 Salı

milattan sonra/22

uzunca bir süre yakındım neden hiç bir şey değişmiyor diye. ağladım, sızladım, odama kapandım. kimseyle konuşmadım. en sevdiklerimle bile. annem bana küstü. oysa ben annemi hiç üzmezdim. hayırsız bir evlat mı oldum acaba? tüm bu yaşadıklarım, dilsizliğim, aklımı da mı aldı götürdü?

beklemek. hakikaten de dünyadaki en zor iş.

ama ben bekledim. bir şeylerin değişmesi için dua ettim. zaten benim beklediğim bir şeylerin olmasıydı, birilerini beklemiyordum. birilerini uzun zamandır beklemiyorum. hayal kırıklıklarına tahammülüm kalmadığından olsa gerek bu çaresizliğim. beklemekle olmayacağını görünce ben de çabalamaya karar verdim. en son yaşama sevinciyle dolu olduğum vakitlerin üzerinden oldukça zaman geçmişti. hem zaten benim kendime acımaktan başka ne tür bir hayat gayem olabilirdi ki?

bazen böyle içim çekiliyor. hastaymışım ve annemin bana eski günlerdeki gibi çorba içirmesi gerekiyormuş gibi hissediyorum. oysa yıllardır çorba içmedim elinden. başımı öne eğiyorum ve bir sigara daha sarıyorum. adetlerimi değiştiriyorum. gurur yapıp da ağlamıyorum. allahım ne kadar salakça hareketler! bluğ çağına girmiş gençler gibi. oysa ben kendimi 50 yaşında hissediyorum. 

****

sanırım hafifliyorum. fakat üzerimden-vicdanımdan demeliyim belki de- neyi attığımı bilmiyorum. 

bambaşka yaşamlar tatmayı isteyen, ama bir türlü o şansı elde edememişler.. soğuğun kemiklerine işleyişine aldırmayan ve buna rağmen değil boğazından geçecek bir lokma, nefes almak için fidyelerini ödeyenler.. soludukları katranla pişmanlıklarını düşünenler..

aslında hepsi benim.
ya da ben hepsindeyim. 

buna henüz karar verebilmiş değilim. iyiliğin askeri ve kötülüğün kraliçesinden olma bir çocuk gibi kararsızım bu konuda. 

ben mi kendimi öldürdüm? yoksa içimdeki onlar mı? 
yoksa tanrı hikayenin sonunu getiremeyen yazarlar gibi beni bir gün olmayan odamda, yer yatağımda, soğuktan titreyerek uyandıracak mı?-işte o zaman halime acırım- peki ya yanımda o zaman annem olacak mı?

hep olmasını dilerdim. o bilirdi. beni kimin öldürdüğünü bulurdu. eskiden ayağımı masaya vurduktan sonra ağlamamın kesilmesi için masaya aptalca vurduğu gibi onları da vururdu. ama gerçek birer kovanla. 

hayır. 
annemi tehlikeye atamam. 
tıpkı senin gibi.

****

"acılarını ceket titizliğiyle katlayıp koltuğunun altına alarak yürümeye devam eden insanlardık. böyle olmayı öğretmişlerdi.."

18 Mart 2013 Pazartesi


“…
kendi hayatınızı anlatmaya başlarken kullanılacak en güzel girişti belki de bu.
‘kar yağmıyordu. şaşırdım. halbuki, bir mucize oluyormuş, bunu da sadece bazılarımız görüyormuş gibi uyanmama sevinebilirdim.’

bir sabah bir şey olur. çok ufak bir şey. kafanızın içinde. çok ufak bir boşluk. uyanamazsınız. gözünüzü açamazsınız yeni başlayan güne.


bir sabah bir şey olur. çok ufak bir şey. oluşumu ani, etkisi insan ömrü.

-bu nasıl ufak kaptan?-

damarlarınızdan içeri süzülenleri izlerken bulursunuz kendinizi. sinirlerinize sızan bir miktar radyasyonla. kulağınıza dolan ritmik mekanik seslerle. zaman sonra, teninizin altına kendi elinizle itelediğiniz yüzlerce rutinle.

gecenin 4ünde sıçrayarak uyandığınız uykularınız olur zamanla. bir bıçak saplanır gibi. bir kurşun girer gibi içinize, aslında bunların hiçbirini gerçekten yaşamamışken.

-bilmiyorum. herhangi bir şeyin nedenini bilmeden yaşayamayan birine, nedenini de sonucunu da sonunu da asla öğrenemeyeceği bir nefes alma biçiminin bahşedilmesi; ironiye örnek olarak hayat bilgisi kitaplarında işlenesi cinsten bir olay. yani sanırım.-

aylarca sabretmenin sizi getirdiği noktayı söyleyeyim; sabırsızlık. tahammüle takatiniz sıfırlanır. diğer tüm organlarınızla birlikte. en çok da içiniz. içiniz var ya hani… normalde standartın birkaç tık üzerinde olan anlayışınızı yerin 7 kat dibinde bulursunuz. -mesela her 50 saplamada 1 kat daha aşağı. hadi matematikçilik oynayalım, başka türlü zaman geçmez kaptan!-


-bir şey, aynı anda hem iyileştirip hem nasıl böylesine bitirir bir insanı?-

tek bir, en sevdiğiniz bir, insanın gününü kötü edebilecek kadar bencilleştiğinizi gördüğünüz yerden kafanızı çevirip dehşetle bakarsınız hayata gönderiliş amacınızın insanları güldürmek olduğunu düşündüğünüz anlara. tüm olanları ‘tek bir’in üzerine yıkmamak adına verdiğiniz vicdan içerikli savaşı hesaba yazdırırsınız üstelik. kendinize borçlanırsınız.


-intihara meyil hissettiğinizde lütfen doktorunuza başvurunuz.-

bir sabah bir şey oldu. çok ufak bir şey. kör oldum. kırıldım. çok kırdım. kör kaldım. bir şey oldu. tek bir. bu son-du. bu son. bu; dünyanın en kötü şeyi değil ama dünyamın en kötü şeyi. bu yüzden gidiyorum.”