15 Nisan 2012 Pazar

nasıl başlaması gerektiğini bilmediğim bir sondan bakıyorum sana.
sana, beni kırdığın her yerden bakıyorum
açık bıraktığın her pencereden


-içim dışım cereyan be adam-


yatağımın kenarında sarılıp da oturduğum dizlerimin, aklımdan daha yakın olduğunu hissettiğim anlarım var benim.


-şu dumanı en azından azaltmanı ne çok istemiştim oysaki-


burası uzun zamandır böyle karanlık mı?
bilmiyorum.
ne zamandır seni görmediğim bi uyku uyumadım?
bilmiyorum.
oradaki sandalyede oturan sen misin?
ölmek için illa nefes almıyor olmak mı gerekir dersin?
ciğerim koca bi sigara ağrısı
ya da nefes almak yeter mi yaşamak için?
peki kanınla bulaşan bir emperyalizmi bile kabullenebilir miydim?
hadi bunu geçtim
ya onlar
tutamadığım ellerin mi?
kendi sesimi bile ne kadardır duymamışken bu lütfu sana bağışlar mıyım bir gün?
bilmiyorum.


-bu kadar çok şeyi bilmemek daha çok yoruyormuş insanı-


beş ay soluksuz kar yağdı gözlerinin değmediği bir şehre
şimdi 'bak' desem, ne farkeder ki?
yerin yedi kat altında yedi kere tomurcuklandı açelya yollar böylesine uzadığından beri.
şimdi 'gel' desem, ne farkeder ki?
mevsimi geçmiş içimden kuşlar göçüyor
içim göçüyor


-biraz özle be adam-


bir cinayet romanının baş kahramanlarıydık biz seninle;
saplantılı/umursamaz/kurnaz/endişeli/titiz/naif
sırası önemli değil
taşlayacak şeytan ararken kendimize
öldük
öldürüldük
yedi ayrı yerinden bıçakladın hafızamı, bıraktığım her yoldan bulup buluşturup ekleyip birbirine parçalarımı sana getirmişken.
hem yağmur dursun istemedim ki ben, arkasında, sol avcunun içinde saklarken küçük çocuklar gibi toprak kokusunu.
ama adımın söylendiği bu yere de ait değilim ben.
sadece
geri dönene kadar
bu ömre teyelliyim


vesselam..