21 Şubat 2012 Salı





önünde buldu zarfı. açtı.






"ah hayır, umduğundan farklı olarak edebi içeriksiz bi mektup olacak bu.
sadece 7 parça.
ama bundan sonra adın gece'dir adam.
onun kadar karanlık, kalabalık, kelimeleri hep içine, yalnız..


ne demiş cemal süreya: 'sayın tanrıya kalırsa seninle yatmak günah'
sanırım aynı tanrıya kurban sunuyoruz biz kendimizi, çünkü benim tanrıma göre de seni sevmek yasak.
ama adem nasıl yediyse o meyveyi cennetten kovulma pahasına
sanırım ben de öyle bi halt yiyorum
her gün yiyorum
her sabah gözümü açtığımdan her gece zıbarana kadar
allah ne verdiyse
her öğün yiyorum


-iyibok yiyorum!-




I


"gece, bu sana armağandır;
an itibarıyla başımda dönüp duran çakır keyfi kuyruğundan yakalayıp önüne koyuyorum, senin bana bahşettiğin gidişlerinden daha manidar bi hediye olmadığı için özür dileyerek.
ve özür dileyerek başımdan.


(sanırım son zamanlarda en çok yaptığım iş oldu özürler, aflar. 
vicdanım hafiflesin diye değil. 
kendimi kendime bağışlatmam lazım, hepsi bu.)


özür dilerim, seni bekleyerek geçirdiğim zamanımdan ve bekleyerek geçireceğim geleceğimden.
özür dilerim, karşıma çıktıklarından sonraki ikinci görüşmede adlarını anımsamak istemeyerek senin adınla sesleneceğim her adamdan.
özür dilerim kulaklarımdan, kazım koyuncu'nun, cem kısmet'in seslerinin üzerine seninkini kaydettiğim için.


-hayır, kafam bi kaset değil. en azından şimdilik. yani başa sarmaya başlamadığı sürece-


varlığından sana hiç bahsetmediğim pencere önü çiçeğimden de özür dilerim.
bi film vardı, hatırlıyorum. bilirsin sen. neydi adı?
neyse ne..
onun gibi, oradaki gibi..
bi kaybın ardından yas tutar mı beyaz?
kök salar mı peki gömüldüğü yerde?
mathilda unutur mu leon'u?
uzatır mı saçlarını dersin?
sigarayı bırakamayacağına dair iddiaya girelim hadi!


-senin bana veremediğin cevaplarını seveyim be.-"








II


"bana borçlusun gece; uyku borçlusun, hayal borçlusun, kelime borçlusun, çok yaş borçlusun, zaman borçlusun, özür borçlusun.
sanırım sana bi duyun-u umumiye kurmalı. 
ya da vazgeçtim ben bu işten. neticede iktisad ve ekonomiden anlayan ben değilim.
hem her şeyi yazdığım bu defterin üzerinde sigaralarımı söndürmekle meşgulüm şu an.
gölgeni çeker misin?"








III


"ben ne zaman mavisi bol hayaller kursam insanlar bu şehri terk eder.
ama bi insan gelemediği bi şehri terk edebilir mi?
hayır.
o halde sanırım yine elde var sıfır.
bu daha ziyade 'olmayana ergi' gibi oldu.
yani biz buna matematikte 'olmayanı varmış gibi gösterip olanı ortaya çıkarma çabası' diyoruz.
demek ki neymiş; 'beni seviyormuşsun gibi düşünmek' ispatımızın başlangıcı.


-seni, beni sevemediğin yerlerinden seveyim be.-"








IV


"şimdi seninle biz aynı adadayız; yarısı gece, yarısı gündüz.
yani hep zıt
yani hep sırt sırta
görüş alanı farklı, mesafesi sıfır.
ama burada hiç gemi yok kaptan!
mahsur kaldık..
sırf bu yüzden, sarfedilen son kelimelerin şerefine, tam 7kere; önce renkli, sonra beyaz!
kirlenmeden gider misin?..


şimdi seninle biz çok şey olsak;
bi japon kızın gidip gelen hafızası olsak mesela
ya da ispanyol yapımı bi hapishaneye düşse yolumuz, hücre no 211.
peki biraz tren garı olsak?
saatte 250 kilometre hızla geri dönse umutlarımız?
ya da öylece bırakıp hiçbir şey olmasak, kaç an daha eksilir ömrümüzden?"








V


"şu fonda çalan şarkılar olmasa da hatırlarım ben seni.
benim olmayışların, benimle olmadığın anlamına gelmez ki.
ama durum özeti yapmak gerekirse; varlığım, yokluğumdan fazla rahatsız ettiği zamanlar giderim ben.
huy işte.
çıkasıca..
ve bu yüzden
ve böylelikle
bir sevmenin daha sonuna geldik.


-biz sona geldik de, gidip de bana dönemediğin şehirlerinden seveyim seni be.-"








VI


"taze fasulyeden meze olur mu adam?
olmaz!
neden?
çünkü kartken, düdüklünün baskısını tatması gerekti vakti zamanında.
o yüzden sofrada yeri yoktur.
adetimiz kurusun.
aslına bakarsak ne geldiyse başımıza bundan geldi
(fasulyeden değil tabi ki, adetten.)


yani aslında hep adettendi ademoğlunun kendine 'en iyi gelmeyen' şeylerle uğraşması
ve hep eski bi alışkanlığın kanıtıydı tırnak aralarındaki kan.
ve aslında hiçkimseyi sevememek kadar kötüydü seni sevmek; ağır ama atlatılması mecburi bir hastalıktı..
iyileşmek isteyip istemediğimi bilmiyorum.."




7.parça?
adam anlar bir parçasının daha eksildiğini
ve anlar aslında ne kadar çoğunu da yanına katıp götürdüğünü.
susar.
çünkü bilir; bazen ilaçtır yalnızlık ve sessizlik..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder