8 Şubat 2012 Çarşamba





insan sahip olduğu hafızayı sevemez hale gelir kimi zaman.
ya fil olsun, standartın üstüne çıkıp sonsuza kadar yaşasın ister
ya da balık olsun, hepsi birer birer bir anda ölsün.
nankörlük mü?
bence değil.
en azından silinmeye başladığını farkedince..


*


yarı uyur yarı uyanık halde gördüğümüz rüyalarla, sevdiğimiz zamanların uzayda kesiştiğini düşündüğüm anlar yok değil.
mesela; bütün gece -sırf izleyebilmek adına nefesini- uyunamamış bi uykuyla sabahı edip huzurunu yıkamaya kıyamadığın bi gülümseme varken zihinde; bir an sonra, eksilttiği sıvı miktarıyla doğru orantılı olarak şişen bi çift göz görebilir insan aynada.
hüznün bu derece içselleştiğinin tek şahidi!


ya da bazen bi sigara yakıp çıkınca balkona
-ki akşam kızıldır o dakika, mevsim kışa dönmüştür, kara çalmış bi yağmur sonrasıdır biraz-
tanıdık bikaç melodi gelir kulağa yazdan kalma: 'olsun demek de zor artık, çocuk düşlerimiz yok artık..'
son duman rüzgara karışır son notayla birlikte
gözünün önünden gitsin diye, en azından biraz dağılsın diye gözleri yüzünün ortasına basar gibi, basarsın izmariti küllüğe.
şarkı susar
yaz solar
öyle..


*


"hep aynı sahil kenarını görüyorum
hiç gitmediğim, gerçekten var olup olmadığını bile bilmediğim..
sahiden gittik mi oraya?
peki hiç bahsettik mi?
yoksa aklıma koyup da ben mi taşıyorum bizi şehirler ötesine..
hafızamı sevmiyorum.
rüzgar esiyor.
dağılan yalnızlığımı düzeltiyorsun ellerinle
'al' diyorsun, 'bu, senin. ben keşkelerimi anıyorum.'
asırlık bi ağacın budanmadığı için başına buyruk davranıp umarsızca gökyüzüne yayılan yüzlerce dalından biri gibi rüzgara katılıp da kesip kanatmasın diye kulağımın arkasına sıkıştırıyorum topladıklarını, arasına geçmişini de katıp.
kalkıp gidiyorum.
hafızanı sevmiyorum.."


uyanıyorum.


sanırım senin anıların, benim yalnızlığım  artık..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder