8 Şubat 2012 Çarşamba

ne kadar da kırılmış ve ne kadar hüzünlü bir kelimeydi yokluğun. tarifini beceremediğim renkler gibi. içimi kıpır kıpır eden, biraz garibime giden, bolca sevdiğim o cümlelerin gibi.


senin ünlemelerin, benim sigaram.


ne olurdu bir yudum daha alsaydım gözlerinin ferinden? kaçıp gittiğin o şiirden, hiç mi gelmez şimdi seslerim dudaklarına? hiç mi üşümez ellerin? hiç mi gülmez yüzün artık?


tırnaklarını yiyen bir çocuğun umursamazlığı gibi, ben de bıraktım gitti hayatı, önümde uzanıp akan bir nehir gibi. gelişine yaşamak bu olsa gerek. tadı kekremsi. oysa ne çok severdim karmaşıklığını, karışıklığını. sürekli dağınık, olabildiğince göz kamaştırıcı.


saplantılı bir hal aldıktan sonra sevgi denilen şey, bırakıp gitmek en doğru olanıydı.


hayır, en kolay olanıydı.


hangimizin cesareti vardı ki geride durup gözlerimizden çıkan şimşeklere tahammül etmeye? daha kaç tel saçımız beyazlayacaktı bir tek gülümseme ve mutlu an için? ikimizin seçimleri de aynıydı. ne bir eksik ne bir fazla. uğruna savaştığımız şeyin sonundaki halimizi gördükten sonra, ki bu en acı verici kısmıydı.


bırakıp gitmekti en doğru olanı.


kaçmaktı. savaşmamak, bol bol ağlamak ve bol bol boşluğa bakmaktı. artık düşünemeyen, tek derdi incitmek olan insanlardık. gözlerin/mdeki gülümseme tad vermiyordu.


aynı şarkıya saplanmak gibiydi seni sevmek. başka bir şey dinlemeye çalışmak, ama becerememek, mahkum olmak, bundan da zevk almak gibi. evin önüne 2-3 metre karın olması gibi. can sıkıcı, ama bir o kadar da güzel!


gittin. olanca acımasızlığınla.


insan bazen söylemek istediklerini söyleyemiyor. söylemek istemiyor ya da. bu da öyle bir şeydi. gitme diyemedim. belki senin gitmeni istedim. belki de hep söylediğim gibi damarlarımdaki bir zehirdin, arınamadığım kendi başıma. gittin ve ben tek başıma kaldım.ama kalan kişi yaşayanlar ülkesindedir. kalan kişi yaşayacaktır. kalan kişi unutarak yaşayacaktır.


özlemek kutsal ise unutmak da kutsaldır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder