28 Aralık 2011 Çarşamba

miş'ten/monolog-2




'ben kaybolurken, sen ararken.. bulacağız birbirimizi.'


birini, kaybolmayı göze alarak sevmek..
birini geçtim, herhangi bir şeyi.
mümkün mü dersin?
seni böyle sevmem mümkün mü?
yoksa, ağzından alevler saçarak uçan dev kanatlı-kimi zamanlar derisinin her bi pulunun, yaktığı bi bedene denk düştüğünü düşündüğüm- bi ejderhanın yaşadığı efsaneler kadar imkansız mı?
ya da aslında
yani belki
sadece o kadar eski ve yorgundur.
kim bilir..


aslında yaşananlar bir masalın/bir efsanenin/bir ütopyanın doğasına uymayacak kadar gerçek.
çünkü ne senin beyaz atının dört nalında koşup gelebilecek dermanı var
ne de benim saçlarım rapunzelinkiler kadar uzun seni tutup çekebilmek için
çünkü kalp dediğimiz, elle tutulan tek acı.


-


birini en çok olmadığı zamanlarında sevmek..
birini geçtim, herhangi bir şeyi.
mümkün mü dersin?
seni böyle sevmem mümkün mü?


sesin, yıllardır her sabah uykunun kapladığı zarı yırtmak için dinlediğim o şarkı gibi kulağımla tanışıkken
yüzün, nüfusu iki katına çıkmış bi otobüsün arkasından yakalanmamak için saklanbaç oynayan hınzır bi sokak çocuğunun yüzünde emanet dururken
kokun, şehre kurulmuş bi panayırın orta yerinde raks eden çingene kızının eteğini her savuruşunda rüzgarda dağılıp hafızama dolarken
sana böylesine ihtiyacım yokken..
mümkün mü?


-


senin karanlıkların vardı
nurda unuttuğun emanetlerin
yakalayıp da inatla sobe demediğin oyunların vardı
sebepsiz gülüşlerin
çekip gidişlerin
ve sevmeyişlerin..
gittiğin yollardan geri dönüp hayalkırıklıklarını topladığından mıydı
yoksa her seferinde önünü görmeyi reddedip ömrünü senin için 'o' olacak olanı aramaya adamandan mı?
hiç bilinmeyecek.


şimdi bi dörtyol ağzı yutuyor bekleyişlerimi
bizi şehirlerimize ayırıyor
bizi en kimsesiz yerlerimizden kesip kanatıyor.
unutan iyileşirmiş
mümkün mü dersin?


-


bir tren geçiyor içimden
bir nefes uçuyor ciğerimden sigara dumanınca ince
bigün diyorum..


kimbilir..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder