8 Ocak 2012 Pazar





şimdi size çok tanıdık bi acıdan bahsedeceğim
üzerinden milyonlarca yıl geçmesine rağmen eskimemiş
habil ile kabilin arasına kan sokan o duygu.


milyar insan var yeryüzünde
ve düşününce milyar farklı kombinasyon
milyar farklı yaşanmışlık;


kimimiz çarpışınca kitapların düşmesiyle karşılaşmışızdır onunla
kimimiz otobüsün birinde yahut cafede oturduğu masada görüp düşmüşüzdür peşine
bazılarımız, aslında hiç niyeti olmamakla beraber aniden verdiği bi kararla katıldığı arkadaşının doğumgünü partisinde tanışmıştır
belki yıllarca komşu olmuşuzdur, aynı mahallede aynı havayı solumuşuzdur
belki aynı ilkokul sırasında bi silgiye uzanırken birbirine değen çocukluğumuz bağlamıştır bizi
ya da belki bi üniversite festivalinde yan yana getirmiştir aynı şarkı bizi..


şekli ne olursa olsun, hangi kalıpta kıyafette çıkarsa çıksın karşımıza, hissettirdiği şey hep aynı;
o cafeye karşılaşabilelim diye oturmuşuzdur bi şekilde
o otobüse o yüzden binmişizdir
o yolu çarpışabilelim diye adımlamışızdır
isteksiz gittiğimiz partinin sebebi de odur aslında-arkadaşın doğması falan değil yani-
sadece hayatlarımız kesişebilsin diye o mahalledeki bi eve üflenmiştir ruhumuz
orada doğuşumuzun, o okulda okuyuşumuzun sebebidir.


midenizde oluşan kıpırdanmayı hissedebiliyorum-ki kendisi kelebekler uçuşuyor diye tasvir edilir-


sonra sıra birlikte gidilen sinemalara, konserlere gelir.
sırf alelade bi cafede içilip de kapatılan falları doğrulamak için evde has demlenmiş çaya geçilir.
yolda yürürken aniden içine dalınan bi bahçeden koparılan çiçekler, doğumgünlerinde ve fırsat bulunan her ay dönümünde alınmış ufak tefek hediyeler, yollanan mesajlar, kapının önüne bırakıp kaçmak suretiyle verilen notlar saklanır.
çokça gülüşler biriktirilir, çokça öpüşler, kokular ve birlikte uyunan uykular..


kalbinizin tatlı sert ritminin içindeki rutin huzuru hissedebiliyorum-sanırım buna güven ve bağlılık deniyor-


peki ya sonra?
insanoğlunun hafızası bikaç ay konuşmadığı için unuttuğu bi yabancı dile yaptığı muameleyi yapar çoğu zaman, hemen hemen her şeye.
komik, ironik ama gerçek.


sonra..
bazen, tonu her an daha da yükselen seslerle yapılan konuşmalar gelip misafiriniz olur
bazen başka bedenlerde aranan heyecanın hesabı dökülür ortaya
bazen sıkılmaktan morarmış kollarla uyanırsınız hiç başlamak istemediğiniz bigüne, 'cehennem olsan bu kadar yakamazdın canımı' diyerek
bazen neden çaldığını bilseydiniz hiç açmayacağınız bi telefon gelir her gidildiğinde daha da hasta ayrılınan, kokusunu hiçbir zaman sevemediğiniz, koridorları beyaz havası siyah bi binadan.


ya da bazen hiçbir sebep yoktur
'birbirimizi suçlayamayız. ve kaderi de'
aslında suçlamak için sebep de yoktur.
sadece olmaz bazen; şartlar denk düşmez belki, bazen geçmiş izin vermez, bazen beyni kemiren bi hastalık olup çıkar karşınıza..
sadece olmaz bazen
olmaz işte..


kafanızın içinde birbirine çarpmamak için çabalayan düşünceleriniz  yüzünden olan ağrılarınızı, gözünüzden akan hayalkırıklıklarınızı, elinizden kayıp giden geleceğinizin kaygısını, söyleyemediğiniz her sözün boğazınızda yarattığı düğümü ve söylediklerinizin dilinizde yarattığı kağıt kesiğini, vücudunuzun her zerresine ayrı ayrı batırıldığını düşündüğünüz iğnelerin verdiği acıyı, kalbinizdeki sızıyı ve bir daha onulmayacağı düşüncesine kapılmanızı sağlayan çok derinlerde açılan o cerehatli yarayı hissedebiliyorum.


bunun adı ayrılık..
şekli ne olursa olsun, hissettirdiği şey hep aynı.


*


aslına bakarsak; insanoğlu kılıktan kılığa giren azrailini kendisi yaratıp adını aşk koyuyor..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder