22 Ekim 2011 Cumartesi

itiraf

birine dokunmadan
onun gözlerine bakmadan
kokusunu almadan
saçları yüzüne sürünmeden
ellerini tutmadan
sesini, nefesini kulağında, teninde hissetmeden..
onu sevmenin nasıl bişey olduğunu bilirsin, anlarsın.


gözleri aklına geldiğinde


yanında ya da yakınında ismi söylendiğinde


arkadaşlarla içerken mezesi bol bi rakı masasında, alakasız bi şekilde kokusu anasona karışıp geldiğinde


en hazetmediğin adamın ağzından da olsa o'nun severek söylediği kelimeyi duyduğunda


daha önce onda gördüğün bi kazağı bi ara sokakta yürürken başkasının üzerinde gördüğünde


üşürken soğuğa lanet ettiğin zaman, aslında onun bunu ne kadar sevdiğini hatırladığında


dolabını toparlarken kıyafetlerinden birinin üzerinde onun tek bi saç teline rastladığında


her allahıngünü tepende duran göğün renginin/ bastığın toprağın renginin/gördüğün çayır çimenin renginin/ufacık bi çiçeğin renginin onun en sevdiği renk olduğunu bilerek yaşamaya devam ettiğinde..
tüm bu hallerde ve çok daha başkalarında; içinde, yüreğinin çok derininde soğuktan yırtılan bi dudağın hissi kadar ani ama tatlı sızıyı, yüzünde oluşan umutsuzluk kokan ama şapşal gülümsemeyi sana anlatamam..


sen zaten bilirsin, anlarsın.


daha önce defalarca tecavüz edilmiş bi ruhun sevgiyle dinlenişinin hikayesidir bu. 


son kül kalana kadar sevmenin hikayesidir.


ve aslında bi insanı sevmek için bi sebebe gerek yoktur. çünkü o, o'dur.
bu, en yeterli ve geçerli sebeptir.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder